Sanal gerçeklik, gerçek değildir *


Gerçekliğin ne olduğuna ilişkin bilinçli ya da bilinçsiz olarak edindiğimiz tanımlamalar vardır. Gerçeklik kimimize göre an ve an yaşanılandan başkası değil iken bir başkasına göre gerçekliğin bu yaşam ile ilgisi yoktur. Ya da gerçeklik, beş duyu organı ile ulaşılabilenler olarak tanımlanabildiği gibi sezgi ve duyuş ile de varlığının kabulü mümkündür.

Zamanımız insanının yanı başımızdaki ne söylediği, ne hissettiği, ne duyduğu hiç bir şekilde ilgisini çekmiyor iken sanal dünya aracılığıyla her daim elinin altında bulunan sanal kişilerin her beğenisi, her yorumu ve düşüncesi her şeyden daha önemli hale gelmiş durumda.

Bizler her ne arıyorsak uzaklarda aramayı mecburiyet olarak hissetmekte, varlığımızı, düşlerimizi, düşüncelerimizi, umutlarımızı çok uzaklardan gelebilecek olan bir paylaşımın değerlendirmenin, varlığına teslim etmiş haldeyiz.

Çokça konuşan, çokça gezen, çokça ortalıklarda bulunanlardan tutun, kendi halinde yaşayanımıza kadar her birimiz uzaklardan bize haber getirecek olan ekranların egemenliğini kabul etmiş halde yaşamımızı sürdürüyoruz.

Asıl olanı işitmek, görmek, hissetmek ile asıl olanın yansımasına verdiğimiz tepkiler arasında sıkışıp kalmış bir haldeyiz. Neyin doğru olması gerektiği hakkında hiç bir fikre sahip olmadığımız gibi doğruluğun ne olduğuna ilişkin saptamalarımız da gerçeklik ile olan ilişkisini yitirmiş durumda.

Her türlü ihtiyacımızı karşılayan ekranların esasında birer yönlendirme, şekillendirmesi ile birlikte, bizleri tekrar tekrar kullanabilmek – tüketebilmek için bağımlılık oluşturduğunu görmezden geliyoruz.

Gerçeklerimizi, gerçeklik olarak adlandırıp kendimizce bir olgunluk içerisinde yaşamımızı devam ettirirken ayağımıza dolaşıp duran gerçeklik sorununu, kendimizin üretimi gerçeklerin ellerine terk etmiş durumdayız.

Zamanımız insanı son hız sanal olan ne var ise onu madden karşısından olana tercih ederken, mutlu olmaktan, değerliolmaya, kazançtan inanca her tür duygumuz ve beklentimiz sanal olanın prangaları altında ezilmektedir.

Sanal olana vakfedilen gerçeklik algımız bizi anlık mutlu ediyor olsada uzun vadede oluşacak yalnızlık duygusuna çözüm olamayacak ve pek çok insan için iş işten geçmiş olacaktır.

Sanal dünyaya olan aidiyetimiz sadece duygu dünyamız ile ilgili bir boyuttan ibaret olmadığını ve yaşantımızın her anını sanal dünyanın etkisi altına terk ettiğimizi fark etmemiz kişisel sağlığımız kadar toplumlarımızın geleceği içinde zorunluluktur.

Dokunmak, hissetmek, görmek, işitmek gibi esasında alabildiğine insani olan hallerimizden uzaklaştığımızı fark etmek ümidi ile..

* köprü dergisi için kaleme alınmış yazıdır
Oğuzhan Eyilik
Pedagog – Psikolojik Danışman




Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Çocuk Koruma Kanunu'na Göre Eğitim Tedbiri Uygulaması

Mazi ve Ati arasında

Meslek seçiminde bireysel özellikler