Çocuk Olmanın Zorluğu - 2

Türkiye topraklarında köylere asfalt yolları taşıdık, elektriksiz belki ev kalmadı ama tüm bunların bir getirisi yada götürüsü mü demeliydim, aile kavramı ve sorumluluklar neredeyse ışık hızıyla değişti ve değişirken yerine konulanlar ise ölçüp tartmaksızın öylesine konuldu.
Geniş aile yapısının yerine çekirdek aile, köy yaşantısı yerine şehir yaşantısı, ev hanımı kadın yerine çalışan kadın, geleneksel kültüre bağlılık yerine kültüründen haberdar olmama ya da olamama, aile büyükleri yerine akranlar ya da teknolojik bağ-ımlılık vb.. Evet dünya her şeyi ile değişmekte ve Türkiye toplumu da bundan fazlasıyla etkilenmektedir. Her değişim beraberinde geçiş sürecine bağlı uyumsuzlukları, reddedişleri ya da içine kapanmayı getirebilmektedir.
Toplumsal değişim geçmiş kuşakların yaşadıklarının ötesinde bir hızla gerçekleşmektedir. Bu değişim, toplumun tüm yapılarında, eğitimde, sağlıkta, güvenlikte, kültürde, dinsel inançlarda, hukukta vb. geçmişe göre farklı, çağdaşı olduğumuz milletlere göre benzer değişimleri gerçekleştirmektedir. Ülkemiz insanı ve kurumları için geçmişte çocuk ve çocuğa ait her türlü durum özel ve korunaklı iken toplumsal değişim hızına orantılı olarak çocuk istismarından, işçi çocuğa ve çocuk suçluluğuna kadar çocukluğa ait pek çok problem hayatın içine girmiştir.
Çocuk suçluluğunun hayatın merkezinde hızlıca yer almaya başladığı zamanı yaşarken, kendi çocukluk sürecimizde bu konuda çok az şey bildiğimize ya da duyduğumuza inanıyorum. Şimdi ki zaman içerisinde çocuk olarak adliyelere yolu düşen “şüpheliler” ya da “sanıklar” suçları şüpheli konumunda olsa da kanıtlanmış bir suçun failleri olsalar da değişmeyen tek şey onların çocuk olduğu gerçeğidir.
Çocuklara ilişkin yapılan araştırmalardan edindiğimiz bilgiler ışığında “ergenlik” olarak adlandırılan dönemde neredeyse tüm hayat süresinde olacak olan kadar itiraz, karşı koyma, benmerkezci düşünce, akran bağ-ım-lılığı, şiddet ve istismar olasılığı, anlaşılamama ve tehlikelere yakın olma olasılığı vardır.
Çocuklarını anlamaya çalışan aileler ve devlet kurumları onların tüm ihtiyaç ve beklentilerini sağlamış olsa dahi bir şekilde yaşamın akışı gereği “çocukluk” gereği normalin dışı olarak adlandırılabilecek “çocukça davranışlar” sergilenebilineceğini unutmamalıdırlar. Çocuklar hakkında ki tüm değerlendirme ve bakış açısı bunun üzerine bina edilmelidir. Ülkemiz aile yapısı ve devlet kurumlarında çocukluğa ilişkin tanımını ve anlayışını geliştirmek, gerekiyorsa da değiştirmek noktasında farkındalık oluştuğu düşünülmektedir.
Suç toplumsal yaşamın bazı dönemlerinde kendini biraz daha fazla ya da az hissettirebilir. Türkiye toplumu için yapılan suç istatistiklerine dair çalışmalarda ve verilerde “yetişkin” ya da “çocuk” suç davranışlarında artışın olduğu ifade edilmektedir. Elde edilen verilerin çocuk suçluluğu hakkındaki verileri ise yetişkin suçluluğundan çok daha hızlı bir artışı göstermektedir. Çocukluk döneminde işlenen suçlar incelendiğinde “hırsızlık” ve “mala zarar verme” ile “yaralama” suçlarında ciddi bir yoğunluk olduğu görülür. Binler ile ifade edilen suça karışmış çocukların bu halleri ve sonuçları hakkında elbette sempozyumlar yapılıyor, konferanslar düzenleniyor, bildiriler yayınlanıyor ancak tüm bunlar çocukların suçla ilişkilendirilmesinin önüne geçemiyor.
Yarın çok geç bugün ise erken değil hemen şimdi ve şuan çözümler üretmenin yanında çözümün bir parçası olunmak zorundadır. Çocukların suç olarak adlandırılan davranışlardan uzak kalmaları için;

  1. Her anne ve baba çocukları ile koşulsuz iletişime geçmelidir. Çocukların gelecekte akranlarını yada işlerini hayatın merkezine koyup tüm tercihlerini ona uygun yapmasını istemeyen tüm anne ve babalar çocukları ile konuşmalı, dinlemeli ve ortak yaşantılar – üretimler oluşturulmalıdır.
  2. Çocukların teknoloji düşkünlüğünün önüne, telefon, tv, bilgisayar ve başka türlü ekranlarında kapatılmasını sağlayıcı iletişimi güçlendirici yapılandırılmış yada olası birliktelikler düşünülmeldir.
  3. Başarıya ilişkin yanlış tespitlere inandırılmış çağın yetişkinleri başarının yerine mutluluğun ve kişisel seçimlerin daha önemli olduğuna kanaat geliştirmeli ve çocuklarına meslekler tercih etmek yerine o meslekleri tercih edebilecek bir düşünsel bilinç oluşturulmalıdır.
  4. Elbette çocuğa ilişkin sorumlulukların yegane merkezi ailedir ancak çocukların sosyallleşmesini, kütürel anlamda kazanımlar elde etmesini, spor faaliyetlerinde bulunmasını sağlayıcı ortamları üretecek olan ise merkezi ve yerel yönetimlerdir. Toprağın ön plana çıktığı, çimenlerin suni olmadığı, insanların rahatlıkla spor yapabileceği yeşil alanlar gelecek adına korunmalıdır.
  5. Evliliklerin bilinçli olarak gerçekleştirilmesi ve her evli yeni çift için istemeleri halinde çocuk yetiştirme konularında bilgilendirmeler yapılmalıdır. Çocuk hakkında yapılacak eğitimlerin çocuk fiziksel sağlığı yanında çocuk yetiştirme tutumlarını, çocuğa kazandırılması gereken değerler eğitiminide (vicdan, adalet, insan hakkı...) barındırmalıdır.
  6. Yüzlerce çocuğun iç içe saatlerce kaldığı okullar tel örgüler ve duvarlar ile değil içeriği ile içerisinde bulunduğu çevreden ayrışmalıdır. Beden eğitimi derslerinin formaliteden bir kaç hareket olmanın ötesine geçmesi ve sporun çocuklar için matematik kadar türkçe yada diğer tüm dersler kadar ve belkide daha fazla önemli olduğu anlaşılmalı, çocuklar için kapalı ortamlar yerine fiziksel hareketi – çabayı gerektiren sistemler ön plana çıkarılmalıdır.
  7. Şu kadar saat Matematik ya da Türkçe dersi veriyoruz, şu derecelerimiz var anlayışının yerine çocuklar için şu spor dallarında eğitimler sunuyoruz, şu kadar yeşil alanımız var gibi söylemler ön plana çıkmalıdır.
  8. Çocukların hedeflerinin değil çocukluklarının merkeze alındığı eğitim politikası yanında sosyal yaşam ve istihdam politikası üretilmelidir.
  9. Devlet merkezi ve yerel yönetimleri ile birlikte çocukların sağlıklı geleceğini yegane hedef olarak görebilmelidir.
    Oğuzhan Eyilik
    Pedagog – Psikoloik Danışman

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Çocuk Koruma Kanunu'na Göre Eğitim Tedbiri Uygulaması

Oruç

Çaresiz.